Bu vatan hepimizin!
Deneme

Artık tuz koktu!

   Aslında uzun zamandır siyasi içerikli, radikal yazılar yazmıyordum ancak son günlerde meydana gelen birkaç gelişme beni çok rahatsız etti. Bu yüzden gündeme ilişkin bir şeyler yazmak istedim. Tüm anlatacaklarımın genel özeti “kendi ülkemde, kendi ülkeme yabacı hissediyorum!” şeklindedir. Hayatım boyunca dürüst bir insan olmak için çabalayacağım ancak işin garibi şu ki halkın önünde televizyonlarda nara atanlar, İslam İslam diye bağıranlar da dahil olmak üzere çoğu birilerine kulluk ediyorlar. Bu yazıda isimleri falan apaçık yazacağım, kendilerine de ulaşabilirsem düşüncelerimi bizzat ileteceğim.

KİMSE ÜLKESİNİ DÜŞÜNMÜYOR

   Özellikle İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ni Ekrem İmamoğlu’nun yönetmeye başlamasından sonra tüm gözler oraya çevrilmiş ve adeta bir açık arama yarışı başlatılmıştı. Bugüne kadar CHP’ye en çok kızdığım konulardan birisi de yapılan her işi, faydalı ya da faydasız olarak ayırmaksızın, muhalefet ederek engellemeye çalışmalarıydı. Ancak bugün İBB’ de gelinen noktada her gün yeni bir manşet ile havuz medyası tarafından İmamoğlu karalanmaya çalışılıyor. Yahu arkadaş bırakıverin adamı yapsın bakalım yapacaklarını, zaten 5 yıl sonra halk tekrardan seçmeyecek mi? Madem halka bu kadar saygınız var, halkın seçtiği belediye başkanına her gün tüm medya organları ile saldırmayın. Aslında bu kavgalar iki tarafın da vatanseverlikle alakası olmadığına bir işaret olabilir çünkü milletin işine yarayacak projeleri bile bürokrasi uğruna heba edebilen bir zihniyet var. Buna bir örnek vererek devam edelim, havuz medyasına o kadar kızdım ancak İmamoğlu da sütten çıkmış ak kaşık değil gibi görünüyor.

İMAMOĞLU, VELİ AĞBABA’YA “YALANCI” DİYEMEDİ!

   Geçtiğimiz günlerde CHP Genel Başkan Yardımcısı Veli Ağbaba bir iddia ortaya attı. İddiaya göre Selçuk Bayraktar’ın mütevelli heyeti başkanlığını yaptığı T3 Vakfı İBB’den parasal yardımlar alıyordu. Konuyu biraz daha açarsak, yakın zamanda İstanbul’da “DENEYAP” atölyeleri adında gençlere robotik, yazılım vs. gibi konularda “deneyerek öğrenme” imkânı sunan atölyeler açıldı. İBB bu faaliyeti yürütsünler diye T3 Vakfı’na mekanlar tahsis etti. Yani bir nevi iki tarafın da ortak gayretiyle gençler ücretsiz olarak bu güzel çalışmalardan yararlandı bunun yanında İmamoğlu bu çalışma ile twitterinde reklam dahi yaptı. Ama insan “kötü” olmayagörsün, çenesi durur mu? Veli Ağbaba çıktı ve dedi ki: “T3 Vakfı’na İBB’ den o kadar parasal yardım veriliyor” vs… Selçuk Bayraktar’ın da artık canına tak etmiş olacak ki Ahmet Hakan’ın sunduğu Tarafsız Bölge programına konuk olduğunda İBB’yi bu iddiaları yalanlamaya davet etti şayet yalanlamazsa “DENEYAP” projesini karşılıksız feshedeceğini de ekledi. Ancak Ekrem İmamoğlu tüm bu söylemleri, “hodri meydan”ları görmezden geldi ve sustu. İnanabiliyor musunuz, sustu! İçerisinde bulunduğu siyasi iradenin her gün söylediği şeyler “şeffaf olun”, “dürüst olun”, “bu milleti kandırmayın” gibi cümleler iken kendisi bu ifadeleri yalanlayamadı ve bunun sonucunda sözleşme feshedildi. Onca çocuğu yok sayan bu harika adımı için Sayın İmamoğlu’nu tebrik ediyorum.

TÜMAMİRAL CİHAT YAYCI’YI RESMEN HARCADILAR

   Kendisini iddialar ile birlikte tanımış olsam da olayı az çok anladım diyebilirim. Şimdi basite indirgeyerek olayı özet geçeceğim daha sonra da arkasından gelen gelişmeleri yorumlayacağım.

   Cihat Yaycı’nın içerisinde bulunduğu Gölcük Donanma Komutanlığı’nda bir ihale yapılmış, söz konusu ihale denizaltıların atacağı torpidolar için gerekli bir kablonun ihalesi imiş. Örneğin bu kablonun a, b ve c gereksinimlerini yerine getirmesi gerekiyorsa test esnasında bu kablonun a ve b özelliklerini yerine getirirken c özelliği açısından sınıfta kaldığı gözlemlenmiş. Daha sonra gözlemi yapan 5 subay olayı Cihat Yaycı’ya taşımış. Cihat Yaycı bunun büyük bir eksiklik olduğunu ve ihalenin ödemesi olan 1,5 Milyon TL’nin ödenmemesini, bekletilmesini söylemiş. E tabi para babaları durur mu, yüzbaşının birine bu iddianızı geri çekin ve ihaleyi tamamlayalım diye baskı yaparlar. Bunu öğrenen Yaycı da “Muayene komisyonu üyelerine kimse telkin ve baskıda bulunmayacak, bulunanlar hakkında kanuni işlem yapılacaktır. Her şey şartname esaslarına göre kontrol edilecek, kamu zararı oluşmasına da müsaade edilmeyecek, şartname gerekleri yerine getirilmeden ödeme yapılmayacak ne eksiklik varsa veya yoksa bir rapor ve takdim ilgililer tarafından düzenlenip Donanma Komutanı’na, bana ve Kuvvet Komutanı’na arz edilecek, Deniz Kuvvetleri Komutanı direktifine göre işlem yapılacaktır” diye emir verir. [1]

   İşler bundan sonra Deniz Kuvvetleri Komutanı Adnan Özbal’a kadar gidiyor ve Özbal Cihat Yaycı’ya “Bu seferlik firmaya ödeme yapılsın, sözleşmedeki eksiklikler giderilsin, bir sonraki sözleşmede bu hususlar dikkate alınsın” şeklinde emir verir ve her şey hallolur.

   İhaleyi almış ve Deniz Kuvvetleri Komutanı’nın emriyle parası ödenmiş firma, nasıl oluyorsa muayene süreciyle ilgili şikâyetçi oldu. Firmanın şikâyeti üzerine, MSB Teftiş Kurulu Başkanlığı, ihale süreciyle ilgisi olmayan Cihat Yaycı ve Gölcük’teki Torpido Test İstasyon Komutanlığı’nda görevli üç astsubay ve iki subay hakkında “ihaleye fesat karıştırmaktan” rapor hazırladı, görevden alınmalarını istedi. Bakan Hulusi Akar, raporu imzalayarak Cihat Yaycı hakkında işlem yapılması için Genelkurmay Başkanı’na, diğer iki subay ve üç astsubay hakkında işlem yapılması için de Gölcük Donanma Komutanlığı’na gönderdi. İşin ilginci, Gölcük Donanma Komutanı Koramiral Ercüment Tatlıoğlu, subay ve astsubaylar hakkında soruşturma izni vermezken, Genelkurmay Cihat Yaycı hakkındaki dosyayı Ankara Cumhuriyet Savcılığı’na gönderdi. İddiaya göre, bu dosya ile de Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Yaycı’nın görev yerini değiştirmesi sağlandı. [2]

   Adam kızağa çekildiğini biliyor tabi, çok üzülmüş olacak ki direkt istifa etti. Yani adamı el birliği ile istifaya zorladılar. İstifa metni ise basına sızdırıldı ve içerisinde geçen bazı ifadeler son derece üzücü. “13 yaşımda tertemiz olarak mensubu olmakla her zaman onur duyduğum asil Türk Milleti’nin vermiş olduğu üniformamı, 40 yıl boyunca gururla lekesiz ve şaibesiz olarak taşıdım. Bugün geldiğim noktada görev verilmeyen, adeta kumpas kurularak yalan ve iftiralar neticesinde görevden uzaklaştırılmış bir Amiral olarak mesleğimi icra edemeyeceğim açıktır. Bu son derece onur kırıcıdır. Bırakın bir Türk Amiralini hiçbir Türk neferinin bunu sindirebileceğini düşünemiyorum.”. [3]

   Hayatta tek sermayeleri “dürüstlük” olan vatanına sıkı sıkıya bağlı bu adamlara tüm bunların yapılmasına izin verenler kadar bunun karşısında susanlar da zalimdir. Twitterda her şeye karşın bir şeyler yazan Akşam gazetesi köşe yazarı Hikmet Genç ve diğerleri bu konuda neden susuyorlar? Peki ya Akit gazetesi, diyecek birkaç cümle bile bulamıyor mu? Ben, istifası da dahil olmak üzere Cihat Yaycı’ya dair tüm haberleri neden başka gazetelerden öğreniyorum, çok Müslüman bu havuz medyası adaletsizliğe karşı nasıl bu kadar sessiz kalabiliyor? İmamoğlu ile ilgili en küçük bir olayı 50 kez manşetten geçenler bu konuya gelince neden üç maymunu oynuyor? MİDEMİ ZİYADESİYLE BULANDIRIYORLAR.

   Medyamız da dahil olmak üzere her yer kutuplaşmış vaziyette, cennet vatan deyip durduğumuz bu topraklarda insanlar siyasi uyuşmazlıklar uğruna neredeyse birbirini öldürecek, halen önlemimiz yok.

   Sevda Noyan’ın ve Fatih Tezcan’ın darbe ile alakalı söylemleri de son derece mide bulandırıcı ifadelerdi. Noyan elimizde liste var diyor, terlikle çıkmayacağız bu sefer diyor; ne listesi, kimin listesi? İslam’da nefsi müdafaa olmadıkça insanlara ölüm cezasını biçmek için mahkeme kurulmuyor mu? Sen kim oluyorsun ki komşunun vatan haini olup olmadığını, varsayalım ki vatan haini, ölümü hak ettiğini belirliyorsun? Vatanseverliğin ölçüsü Tayyip Erdoğan sevgisi midir? Madem öyle kardeşim %50 yi atsınlar hapse, 15-20 milyon insan hakkında yasal süreç başlatılsın; ha eğer gerçekten suçlu değillerse çocuk gibi önünüze geleni vatan haini ilan etmekten vazgeçin, vazgeçin ki ülkenin kutuplaşmasını körüklemeyin.

   Tezcan’a geliyorum, karılarınızı, çocuklarınızı nasıl koruyacaksınız bizden diyor. Babası vatan haini olan bir çocuğun suçu ne, o mu seçti babasını; onu da geçtim kim karar veriyor vatan hainine? Ne yapacaksınız karılarına, çocuklarına apaçık yazın öyleyse.

Ahmet Davutoğlu ve Cüneyt Özdemir yayını

   Bildiğiniz üzere Ahmet Davutoğlu geçtiğimiz günlerde Cüneyt Özdemir’in canlı yayınına konuk oldu. Bu yayında ezber bozan ifadelere de yer veren Davutoğlu’nun birkaç ifadesi beni gerçekten etkiledi. Türkiye siyasetinde geldiğimiz noktayı bir anlamda gözler önüne seren bu ifadeler, bugünkü kabinede yer alan bazı bakanları dahi kapsayan nitelikte. Davutoğlu şeffaf bir biçimde meydana gelenleri açıklıyor, bu yayını izlemenizi tavsiye ederim. Söz konusu yayında Davutoğlu, Cüneyt Özdemir’in yayınındaki kadar şeffaf bir biçimde her şeyi anlatmak için birkaç kanala başvurduğunu ancak kimsenin kendisini kabul etme cesaretini gösteremediğini de ifade etti. Aslında Ahmet Davutoğlu’nun bu ifadesinden de yola çıkarak medyanın tüm bu anlattığım olaylardaki tutumundan bahsetsek iyi olacak.

   Cihat Yaycı’nın istifasını “havuz” medyası neredeyse altyazı gibi verdi çünkü ortada bir haksızlık, yolsuzluk ve yanlış var, bunu ortaya çıkaramazlar, korkarlar. Zaten bu ülkede muhalefetin herhangi bir iddiasına karşın yandaş medya o konuya hiç değişmemişse/cevap dahi vermemişse bilin ki o iddia doğrudur.

   Maalesef hükümete daha uzak olan, muhalefet yanlısı diyebileceğimiz medya da aynı şekilde. Her konuda “objektiflik” üzerine konuşanlar, İmamoğlu’nun Veli Ağbaba’nın söz konusu ifadesini yalanlamaması üzerine iptal edilen projeden hiç bahsetmediler. Hani bu insanlar çok objektifti, yönetimin baskısına karşı her daim “hakkı” tutanlardı?

SONUÇTA…

   Öyle bir ülke ki üç tarafı denizlerle, dört tarafı hainlerle çevrili… Ama hiç kimse bu hainleri fark edemiyor, bu vatanı bölmek isteyen herkesin hain olacağını göremiyor, kendine yakın gelen görüşten olup da bölücülük yapanları alkışlıyor lakin bilmiyor ki “bu gemide beraberiz”. Her daim hakkın, doğrunun yanında olmak zorundayız; bunu anlamadığımız için üç beş kuruşa kendini satan gazeteciler, siyasetçiler uğruna kardeş kardeşe düşüyor. Siz siz olun olaylara “parti” perspektifinden ya da “parti” üst çatısı altında bakmayın. Olayları “partiler” üstü düşünceler ile yorumlayın, analiz edin. Yanlışı yapan babanızın oğlu da olsa bu yanlıştır arkadaş deyin.

1: Kaynak Yeniçağ: Nedim Şener açıkladı: Cihat Yaycı ve subayların başını yiyen torpido teli nedir?

2: https://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/nedim-sener/o-karara-dair-41519859

3: https://www.internethaber.com/tumamiral-cihat-yaycinin-istifa-dilekcesi-ortaya-cikti-2103021h.htm

Bir yorum

  • Yiyin Efendiler Yiyin

    Düşünüyorum da acaba Cumhuriyet tarihi boyunca kaç tane bu vatanı ve sorunlarını dert edinen yönetici çıktı ?
    Bu satılık kalemler acaba gece yatağa girdiklerinde neler düşünüyorlar ?
    2 milyonluk arabaya binenler din görevlileri hangi ruh halinde yardım kampanyaları yapıyorlar ?

    Badem unu ekmeğin tadı nasıl ?
    Bodrumdaki villanın manzarası nasıl iyi mi ?

    Yiyin efendiler yiyin/ aksırıncaya, tıksırıncaya kadar yiyin

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir