Deneme

İdeal uğruna adanmış bir ömür: Osman Yüksel Serdengeçti

Bir sada uğruna sahralara düşeyim,
Helal olsun bu yolda, varım yoğum her şeyim!                                                                 

   Osman Yüksel’i anlamak için öncelikle “serdengeçti”nin anlamını bilmek icap eder. Önce bu kelimenin manasını açıklayalım ki Serdengeçti’nin nasıl bir adam olduğunu, ileride okuyacağınız satırları hiç de abartmadığımı anlayın. Serdengeçti’nin sözlük anlamı “yüksek bir ülkü için her türlü tehlikeyi göze alan, ülkü yolunda canını bile esirgemeyen kimse” olsa da buna ek olarak bir de tarihsel manası vardır. Osmanlı döneminde, savaşta düşman arasına dalmak için gönüllü yazılan asker anlamına gelen bu kelime, aslında çok iddialı bir soy isimdir. Nitekim Osman Yüksel yaşamı boyunca bu soy ismin hakkını vermiş, inandığı dava uğruna canını bile ortaya koymaktan bir adım geri durmamıştır.

   1917 yılında Antalya’da dünyaya gelen Serdengeçti, Türkiye’nin kuruluşunu ve ilk yıllarını rahatça gözlemleme imkânı bulmuştur. Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya fakültesi öğrenciliği sırasında birçok olaya karışmış, hatta 1944 yılı Mayıs’ında meydana gelen olaylara karıştığı için Hüseyin Nihal Atsız ile beraber hapse girmiştir. Bir süre sonra hapisten çıkmıştır ancak çoktan fakülteden ihraç edilmiştir. Tekrar aynı fakülteye girmeyi denemiş ancak ne yaptıysa girememiştir ve bunun üzerine dönemin milli eğitim bakanı, bugün İş Bankasının serisinin adı, Hasan Ali Yücel’e “Yüksek makamın alçak vekiline” diye başlayan bir mektup yazmıştır. Bu yazısından sonra tekrar hapse girmiştir. Ancak adı üstünde Serdengeçti, mücadeleyi bununla bırakacak değil ya! Hayatı boyunca otoritelere sözünü esirgemeden rahatça laf saydırmıştır. Öğrencilik yıllarına dair bir garip anısı da Sabahattin Ali’yi sokak ortasında dövmesidir. Evet tahmin ettiğiniz gibi şu bildiğimiz edebiyatçı olan Sabahattin Ali… Hüseyin Nihal Atsız ile olan husumetini bilmektedir ve bir gün sokakta araları kızışınca tutuşuverirler.

Milletvekillik yılları

   1965-1969 yılları arasında Adalet Partisi listesinden Antalya milletvekilliği de yapmıştır. Partisine yönelttiği eleştiriler yüzünden bir süre sonra Adalet Partisi’nden ihraç edilmiştir. Milletvekilliği döneminde yaşadığı birkaç anekdot komik ama bir o kadar da ders verir niteliktedir. Meclise ilk gireceği zaman kapının döner kapı olduğunu ve vekillerin buradan meclise girdiğini görür. Ardından kapıya bakarak “desene döneklik kapıda başlayacak” der. Hakikaten de gelinen noktada o kapının halen içeri girenlere bir tür döneklik sihri uyguladığını söylemek pek yanlış olmaz. Meclise gelmeye başladıktan sonra ise Osman Yüksel İslami olduğunu düşünmediği gerekçesiyle kravat takmamaktadır ve meclise de bu şekilde girmektedir. Bunun üzerine birkaç milletvekili ona yasalar gereği kravat takmasının zorunlu olduğunu, aksi takdirde meclise giremeyeceğini söyler. Bunun üzerine Serdengeçti ertesi gün kravatı beline bağlayarak meclise girer ve “kanunda kravat takmamı yazıyor lakin nereme takmam gerektiği yazmıyor” diyerek karşısındakilere kararlılığını göstermiş olur.

   Böylesine pratik zekalı olan Serdengeçti’nin dikkatini o dönem pek sık tekrarlanmaya başlanan “Tanrı Türk’ü korusun” sözü çeker ve bu söze kendince “Tanrı Türk’ü, Allah da Müslüman’ı korusun” diye bir cevap verir. Bu söz hep dikkatimi çekmiştir zaten, kafama hiç yatmamıştır. Müslümanlık gibi daha geniş bir çatı varken neden daha dar olan “ırk” çatısı altında söylemiştir hep düşünmüşümdür.

Yazın hayatı

   Mabetsiz şehir adlı kitabında da Ankara’yı anlatmıştır. Cumhuriyet’in kuruluşundan sonra çok merkezi bir yer haline gelen Ankara’ya çok uzun zaman bir tek camii dahi yapılmamış ve bunun üzerine Serdengeçti Ankara’ya “mabetsiz şehir” demiştir. Sahiden de Ankara’daki camilerin yapılışına bir bakın, çok yenidir. Hacı Bayram cami hariç diğerleri hep sonradan, duyarlı bazı hükümetlerin teşviki ile yapılmıştır.

   Ömrü bu milleti kandıranlarla, soyanlarla mücadele uğrunda geçen Serdengeçti hiçbir zaman sözünün esirgemeyen ve doğru bildiğinden asla dönmeyen bir adamdır. Cumhuriyet’in ilk yıllarında 8-9 yaşlarında olan Serdengeçti, okullardaki yeni öğretmen profilini ve Anadolu çocuğunun bu öğretmenin dayatmaları altında nasıl ezildiğini eserlerinde yazmıştır. “Bir Nesli Nasıl Mahvettiler?” adlı kitabında ilkokulda öğretmenlerinin din konusundaki tavırlarını ve daha sonraki yıllarda ders kitaplarında karşılaştığı ifadelerin İslami bağlamda eleştirisini yazmıştır. Ayrıca 1947-1962 yılları arasında Serdengeçti adıyla aylık bir dergi çıkarmış ancak sık sık tutuklanması ve derginin kapatılması yüzünden dergi ancak otuz üç sayı yayımlanabilmiştir. 1952’de Bağrı Yanık adında tek sayfalık mizah gazetesi de sadece bir sayı çıkmış ve hemen kapatılmıştır. Yazı hayatını Yeni İstanbul, Zafer, Türk Yurdu, Millî Gazete, Çağlayan gibi gazete ve dergilerle devam ettirmiştir.

Vefatı

   Tevafuka bakın ki bir 1983 yılı 10 Kasım günü aramızdan ayrılmış ve Ankara Cebeci’ye defnedilmiştir. Bu güzel insandan bizlere şiirleri ve kitapları kalmıştır. Aşağıda bu şiirlerden birkaçının bağlantısını paylaştım.

   Velhasıl kimler gelmiş kimler geçmiş diyoruz ama artık gelen de yok gibi, gençliğimizi “beni mutlu eden şey en doğru şeydir” kafasında yetiştirmek için bin türlü çaba sarf edenler sonunda bunu başarmış gibi görünüyor. Üzerinden 100 yıl geçmiş olmasına rağmen Cumhuriyet döneminin hatalarını halen ders kitaplarında okutamıyorsak bu da bizim ayıbımızdır. Yazmaktan, okumaktan ve mücadeleden bir an olsun vazgeçmeyen, en önemlisi de ne yaptıysa Allah rızası için yaptığına inandığımız bu güzel insanı rahmetle anıyorum.

Bir candır bu bir andır bu
Gelen gider bir handır bu
Dağ taş değil insandır bu
Gelsen de bir gelmesen de…

Şiirin devamı: https://www.youtube.com/watch?v=gHE-he_gkUA

Bir kahraman bekliyoruz şiiri: https://www.youtube.com/watch?v=k-8X7a8G3Fg

Bir yorum

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir