Deneme

PKK’ ya farklı bir bakış

   Bugünlerde Hanefi Avcı’ nın Haliç’ te Yaşayan Simonlar adlı kitabını okuyorum ve gerçekten her yeni sayfada bir kat daha aydınlanıyorum denebilir. Hanefi Avcı, PKK’ nın ilk eylemlerini gerçekleştirmeye başladığı zamanlarda emniyetin içerisinde yer almış toy bir polis iken zamanla bu tip illegal örgütlere kafayı yorarak, alanında uzman kişiler arasına girmiştir. Türkiye’ nin terörle mücadele, milli istihbarat ve muharebe alanlarında teknolojik imkanları kullanmasının öncüsüdür. Bu yazıda da bahsedeceğim konuların hepsini bu kitapta gördüm, daha fazla bekleyemedim ve üzerine yazmaya karar verdim.

   Son günlerde yani bu kitabı okumaya başladığımdan beri bende bir milliyetçilik yükselişe geçti desem yalan olmaz. Ama beni tanıyanlar bilir ki daha düne kadar milliyetçilik ile ırkçılık arasında çok ince bir çizgi olduğunu söyleyerek “ben milliyetçi de değilim” derdim. Şu günlerde anlıyorum ki bir insanın vatanına ayrı bir hayranlık duyması, vatandaşını üstün görmesi değil de sevmesi bir realitedir, duygusal bir gerçektir; bunu ağzımızdan çıkacak beylik sözler ile değiştirmemiz mümkün değildir. Başka bir aydınlanma meselem de ülke gündemini zamanında çok işgal etmiş “çözüm süreci” meselesi oldu. Aslında Cumhurbaşkanı’ na en çok kızdığım konulardan olan bu konuda bir gün Cumhurbaşkanı’ nı anlayacağımı düşünmezdim ama şu an geldiğim noktada denediği girişimi çok güzel anlıyorum.

Çözüm süreci mantık olarak doğru, uygulanış biçimi olarak yanlış bir hareketti

   Hanefi Avcı kitabında ısrarla şundan bahsediyor: “Biz bu militanları öldürdükçe onları kahraman yapıyoruz ve PKK insanları sadece zorla dağa götüren bir örgüt değil, insanlar PKK’ yı kurtarıcı güç olarak görüyor ve bu yüzden PKK ile savaşımız sadece silah ile olamaz”. Çözüm süreci ile burayı hemen bağdaştıracağım ama ondan önce militanların düşünce yapılarından biraz bahsetmek isterim. Bu insanlar örgüt tarafından Marksist öğretilere maruz kalıyor ve bu öğretileri canla başla çalışarak öğrenip ezberliyorlar. Her gün silah eğitimi, bomba eğitimi vs. yanında bu tip düşünce dünyasını şekillendirecek konularda da eğitim veriyorlar.

“Bu kişiler ile konuşurken çoğu zaman eğitimleri ile ilgili çok önemli ipuçları alıyordum. Özellikle teslim olmuş insanlarla sohbet ederken zaman zaman iki ya da üç ay boyunca bir eve kapanıp aynı kitabı tekrar tekrar okumak, okuduklarını karşılıklı anlatıp tartışarak daha geniş bir yorumlama becerisi edinme çalışmasını onlar eğitimden bile saymadıklarını gördüm.”

   İşte buradan anlıyoruz ki PKK alttan yetişen elemanları sadece evlerden zorla almıyor aynı zamanda “dava”sı uğruna gözünü bile kırpmadan Kızılay’ ın ortasında kendini patlatabilecek kadar bu harekete inanan insanların desteğini de alıyor.

   Hükümetin düşüncesi de bu temelde değerlendirilirse bence çok isabetliydi ancak metodu yanlıştı. Çözüm süreci yıllarında doğuya daha fazla yatırımlar yaparak bu bölgelerdeki insanlara devletin “ana” sıfatını hatırlattı, Mezopotamya’nın çorak topraklarında vaktinde sadece Kürt olduğu için zulme uğramış bu insanlar devletten her zaman çekindiler; hiç sarılamadılar. Hükümet bu bölgedeki imar faaliyetlerini hızlandırarak bölgede PKK’ nın fikri desteğini azaltmayı hedefledi ancak bir şey çok yanlıştı ki o da doğudaki askerin polisin eli kolu bağlı vaziyette şehrin göbeğinde eylem yapmak isteyen örgütçülere bir şey diyememesi sorunu idi. “Vur” emrini alamayan asker, gözünün önündeki terör örgütü mensuplarına sabretmek zorunda kaldı ve ayrıca doğudaki belediyeler de kendi hallerine o kadar çok bırakıldılar ki doğunun altını kazıp bomba ile doldurdukları ancak yıllar sonra fark edilebildi.

Susurluk yöntemi

   “Susurluk, teröristlere , kanun tanımayanlara kanunsuz muamele etmek şeklinde devleti ve devletin mücadele biçimini mücadele ettiği gruplarla aynı seviyeye indiren, inanılmaz bir anlayışın tezahürüydü. Susurluk anlayışıyla Türkiye’ de kimler neler yaptı hangi olaylar gerçekleştirildi, hangi insanlara zarar verilip hangileri öldürüldü? Bunları anlatmak, belki birkaç ciltlik bir kitabın konusu, belki bunların tamamını değil onda birini bile anlatmaya gücüm yetmez. Ama bir dönem bu yöntem, devlet adamlarının bilgisi ve dolaylı desteği dahilinde güvenlik kuvvetleri içerisinde uygulandı.”

   Terörle mücadele alanında izlenecek yöntemlerden birisi olan Susurluk yöntemi (sıkarsın kafasına geçersin) her zaman en iyi yöntem olmayabiliyor. Terörist gruplarda vurduğumuz her kişi örgüte en az iki kişi olarak ekleniyor çünkü bu ölen kişilerin kardeşleri de intikam amacı ile dağa çıkıyor. Hanefi Avcı yıllarca bu yöntemi müdürlük yaptığı bölgelerde engellemeye çalışmış, örgütü bitirmek için gerçekten etkili “ince hesaplanmış” yollar düşünerek en büyük hasarları vermeyi başarmış. Bu insanların kendi devletlerine sıkmalarını hiçbir şekilde doğru bulmadığımı belirtmekle beraber, dağa kendi rızası ile giden insanların psikolojilerini/ kafalarını bir an olsun irdelemeyi tavsiye ediyorum.

“Güneydoğu olaylarını ve burada yaşayan halkın durumunu anlayabilmek için, buradaki sorunlara yönelik çözüm önerileri getirirken bir an için Diyarbakır’ da, Mardin’ de, Van’ da, Siirt’ te doğmuş olduğumuzu düşünelim. Acaba oralarda doğmuş ve o bölgedeki olayları yaşamış olsaydık nasıl etkilenirdik, ne düşünürdük, dağdaki insanlara nasıl bakardık, o bölgedeki polisi, jandarmayı nasıl görürdük? Bu sorulara vicdani bir cevap verdiğimiz gün, güneydoğu sorununa makul çözümler üretebiliriz.”

   İşte Binbaşı Cem Ersever’ in, Abdullah Çatlı’ nın, Yeşil’ in ve daha birçok devlet adına tetikçilik yapmış kişinin Hanefi Avcı ile ayrıştığı nokta burası idi. Hanefi Avcı daha çok muhabere sistemlerini kullanarak istihbaratlara göre örgütün silah kaynaklarını, para kaynaklarını engellemeye yönelik hamleler isterken yukarıda saydığım isimler daha çok sahaya inerek örgüt yöneticilerini işkence ile konuşturup daha sonra öldürme taraftarıydılar. Bu işlere girişenler daha sonra “devlet için” diye diye birbirlerini dahi vurdular. Çözüm odaklı, planlı operasyonlar yerine yasalara aykırı bir şekilde yasaları hâkim kılmaya çalıştılar. Ama işin açığı bu kişilerin kahramanlıklarını dinlerken de kabarmıyor değiliz :).

   Bu yazımı uzatmamak adına kalan kısımda da terör örgütü mensuplarının fikir dünyalarına dair bilgiler vereceğim. Yazıya bir part daha ekleyerek orada da Tayyip Erdoğan’ ı anladığım bir noktayı daha yazacağım: Örgüt ile mücadelede teknolojinin kullanılması.

Okuyan terörist

   Bu adamların kendilerini okuyarak donatmaya vakit ayırdıklarını öğrendiğimde çok şaşırmıştım. Ancak bizim o zamanki polislerin, bir örgütçünün bildiği felsefecilerin adlarını daha hayatlarında dahi duymamış olmaları beni daha da şaşırtmıştı. “Bizlerin de daha terörle mücadele veya terör istihbaratı görevine başlamadan, bu grupların ve militanların duygu ve düşünce dünyalarını tanıyıp anlamamız açısından, örgüt mensuplarının yetiştirildiği gibi önce Kapital, Diyalektik ve Tarihi Materyalizm, Felsefenin Temel İlkeleri gibi Marksist- Leninist düşünce temel felsefesini oluşturan eserleri okumamız, daha sonra tüm illegal örgütlerin dergi, broşür ve eğitim materyalleri üzerine kapsamlı bir eğitime tâbi tutulmamız gerekirdi. Fakat bu görevlerde olup da bu temel eserleri bütünüyle okuyanı, kendim de dahil olmak üzere, görmedim.”

   PKK militanlarının kafa yapılarını anlatmak açısından yazdım bu yazıyı. Devamı gelecek, orada da terörün kaynağına, bazı militanların azimlerine ve PKK ile mücadelede teknolojik imkanlara başvurma konusunda mevcut hükümetin durumunu değerlendireceğim.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir