Deneme

Türkiye’ nin sonsuz ikilemi

   Bugünlerde hazır gündemimizde rap varken ben de birkaç şey söyleyeyim konu hakkında. Büyük tartışmaya taraf olmayacağım merak etmeyin, Ceza’nın bir şarkısındaki bir bölüm ile kendi yazımı bağdaştıracağım. Ceza’nın “Suspus” albümünde “Kime Anlatsam?” şarkısında geçen bir bölümden bahsediyorum:

Memleketimde ya fes ya fötr şapkalar takılır.

Seçenek yok bu dünyada ya sağdasın ya solda.

  Günümüz toplumunda gelinen noktaya baktığımızda insanların birbirine saygı duymadıklarını ve bu saygısızlığın sonucu olarak toplumsal kin ve düşmanlığın hat safhaya ulaştığını görüyorum. Özellikle Türkiye’de yüz yıldır süregelen Kemalist-Antikemalist, Sağcı-Solcu vb. tartışmalara baktığımda insanların diğerlerinin görüşüne saygı duymadıklarını ve bu yüzden bu tip kavgaların yaşandığını görüyorum.

   Şarkıda da dediği gibi bizler bu memleketin insanları olarak illa bir kalıba mı sokulacağız? Ne zaman yıkılacak bu “yaftalama” psikolojisi? Artık sıkılmadık mı, tüm dünya aldı başını gidiyor; bizler halen aynı kısır tartışmalar etrafında dönüp duruyoruz. Düşünce herkese göre değişebilen, bireysel, öznel bir kavramdır. Karşınızdaki sizin gibi düşünmüyor diye onu yargılayamazsınız, farklılıklar insan olmanın gereğidir.

   Yıllardır tartışırız; laik miyiz, değil miyiz? Bakın bizim şu anki durumumuz en sıkıntılı durum. Batılı ülkeler kilise otoritesini yıktıktan sonra devletlerinde yönetim ve yargılama adına din diye bir şey bırakmadılar. Sekülerleşme insanlara da sirayet etti ve “dinsiz” bir toplum ortaya çıktı ama en azından insanlık yararına ya da milli menfaatler uğruna çalışan bilinçli bireyler de yetişti. Yani insanlar “dinsizlik” üzerinden bir yol haritası çizdiler ve devlet içerisinde bu gibi konularla meşgul olmak yerine sürekli ürettiler. Benim de Türkiye ile söyleyeceğim budur; ya adamakıllı/tam akıllı dinsiz bir yönetimi benimseyelim ya da adamakıllı uygulanacak bir dini yönetim sistemi geliştirip bunu uygulayalım. Uğur Mumcu’nun bir konuşması vardı, aşağıya bağlantıyı bırakırım, Türkiye’deki laiklik ile ilgili bir konuşma idi ve tam olarak bundan dem vuruyordu.

    Türkler olarak sürekli başkaları tarafından arada/arafta bırakıldık. Sürekli saçma olan konular üzerinde uzun zamanlar harcadık ve zaten üretmeye meyilli olmayan yapımızın üretme ihtimalini tamamen ortadan kaldırdık. 70’li 80’li yıllarda sokaklarda “Ülkücüler” ile “Solcular/Komünistler”in kanlı bıçaklı kavgalarını ne çabuk unuttuk? Bu ülkenin evlatlarını hep birbirlerine kırdırdılar, Türk ile Kürt’ü de böyle düşman ettiler vaktinde. Toplumun bir bölümüne diğer tarafa karşı bir nefret aşıladılar, diğer tarafa da aynısını yaptılar. Sonra bu gruplar birbirine girince de ellerini ovuşturarak kenara çekildiler, izlediler. Daha nereye kadar sürecek bu kavgalar? Aynı hedef etrafında toplanan insanlar bütünü olmak bu kadar zor mu? Demek ki zormuş…

   Ülkenin gelişmesini esas alarak hareket etsek dil/din/ırk/etnik köken pek de umurumuzda olmaz ancak bugün tamamen “haset eden” bir toplum yapısına odaklandığımız için bu tip ayrımlar bizim için çok önem arz ediyor. Muhtemelen hayatımın kalanında savaştığım şeylerin başına da ırkçılığı koyacağım çünkü kültürel/etnik farklılıkların kaçınılmaz olduğu bir dünyada ve kozmopolit bir toplumda yaşıyoruz, bu şekilde yaşamaya alışmazsak insanlar ile sürekli bir çatışma halinde oluruz. Kendimizin ırkçı olmaması yetmez, insanlara bunun nasıl kötü bir “akım” olduğunu anlatmamız ve öğretmemiz gerekir.

   Bugünlerde ise Suriyeli göçmenlere karşı söylenen son derece ırkçı, faşist söylemler yükselişte. Bu söylemlerin kimseye faydası olmadığını ancak kan ve gözyaşı getireceğini anlatmaktan dilimizde tüy bitti. Bir yandan zaman daralıyor, bazı medya organları “Suriyeliler …” diye başlayan haberlerini arttırıyor ve topluma Suriyelilere karşı nefret pompalıyorlar. Ancak şunu bilmiyorlar ki bu ülkede 5 milyondan fazla Suriyeli göçmen var ve olası bir kargaşa ortamında çok kan dökülür. Bu ortamın oluşmaması için yatıştırıcı olması gereken medya kanalları da tam tersi istikamette giderek toplumu kin ve düşmanlığa sevk ediyor.

   Nargile içen Suriyeliler konusunda bir video dolaşıyor kaç gündür, burada sorulması gereken soru şu: “Suriyeli olduğu için plajda nargile içemez mi?”

   Yıllardır Avrupa’dan sürülen Yahudilerden, Amerika’da elektrikli sandalyelerde infaz edilen zencilerden bihaber yaşadığımız için “ırkçılık” belasını anlamamız çok zor olacak toplum olarak. Aynı zamanda bazı söylemlerin “ırkçı” olduğunu da kabul ettiremeyeceğiz insanlara, çünkü insanlar ırkçılığın tanımını da bilmiyor olacak.  Tarihimizde ezilip, ırkçı söylemlerle dışlandığımız zamanlar olmadığından belki bizden bir “Martin Luther King Jr.”,“Malcolm X” ya da “Muhammed Ali” de çıkamayacak.

    Aslına bakarsanız empati yapmamızın nasıl bu kadar zor olduğunu anlayamıyorum. Avrupa’da yaşarken lise 3-4 gibi okulu bırakıp Türkiye’de okumayı tercih eden insanlarla tanıştım ve söyledikleri şeyler hep ortaktı: Orada ırkçılık yapıyorlar; “pis Türk”, “korkunç Türk” gibi söylemlerle sınıfta rencide ediyorlar.

   Bizim Avrupa’dan farklı olmamız şart, bizim onlardan farklı olarak bir ruhumuz, sevgimiz, kültürümüz ve misafirperverliğimiz var. Bu özellikler tüm dünyada duyulmuş iken şimdi bu tip olaylar ile ülkemizin etiketini lekelememeliyiz.

    Hükümeti  “Suriye Politikası” sebebi ile eleştirmeyelim demiyorum, burası iyi anlaşılsın. Hükümete istediğimiz eleştiride bulunabiliriz konu ile ilgili, bunun adı eleştiridir. Ancak göçmenlere ilişmeyelim yeter ki…

   Benim ırkçılık/sağcılık-solculuk/Kemalizm… ile ilgili söyleyeceklerim elbette bu kadar az olamaz ama şimdilik bu kadar olsun.

Uğur Mumcu konuşması (özellikle 2.40’dan sonraki 30 saniye):  https://www.youtube.com/watch?v=7ynyRPB9jHE

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir