Deneme

Siyasal İslam değil, İslam!

   “Siyasal İslam” son günlerde sıkça rastlamaya başladığım bir konu haline geldi. Her şey tanımlarla, kavramlarla başlar. Siyasal İslam’ın da Google’de yazan tanımını buraya aktarmak istiyorum:

   İslamcılık ya da Siyasi İslam, İslam’ın kişisel hayat dışında sosyal ve politik alanlarda da yol gösterici kılınmasını hedefleyen “politik-ideolojik hareketler” olarak tanımlanmaktadır. Modern dönemlerde İslam dini üzerinden hareket edilerek ortaya konulan ideolojidir.

 Camide özgürsün!

   Aslına bakarsanız sadece tanım bile Müslüman’ın bu konuda nasıl düşünmesi gerektiğini açıklıyor. Tanımda bahsedilen “kişisel hayatın dışında” kısmı aslında kilit nokta çünkü zaten İslam dininin diğer dinlerden en büyük farkı aksiyona geçmeyi emreden bir din olması. Yani İslamiyet sadece camide kalabilecek bir din değildir. Ama gelin görün ki “din ve vicdan” hürriyeti dediğimiz şey de sadece namaz olarak algılanan dinlere geçerli oluyor. Şöyle ki ne zaman Müslümanlar gündelik yaşamın yanında yanlış giden bazı şeyleri görüp onu düzeltmek istediler ise yani başka bir deyiş ile statükoyu tehlikeye soktular ise o zaman özgürlük bitti ve “höyt otur bakayım yerine” dediler. İslam dininin sadece camide kalması demek bir gayesi olmaması, sahada işlevi olmayan bir tapınak dini haline gelmesi demektir.

   “İslam’ın siyasallaşması” şeklinde başlıklar atarak korkularını yazılarına aktaranları çok iyi anlayabiliyorum. Yıllardır uyuyan/uyuşan Müslümanların bir gün olup da statükoya başkaldırmalarından çok korkuyorlar. Dünya üzerinde kurulu düzen kendi lehlerine olduğu müddetçe de İslam’ın sahaya inmesini engellemeye çalışacaklar.

Esas gayesi…

   Sadece camide kalıp faize ses etmeyen, tacizciye/tecavüzcüye dur demeyen, inandığı değerlere küfredene gereken cevabı veremeyen İslam’ı neyleyim ben, Müslüman’ı neyleyim ben? Bireyin kişisel hayatta sınırsız özgürlüğe sahip olması sadece teoride gerçek olabilecek bir hayaldir. Gerektiğinde her devlet insanların özgürlüğünü bir miktar kısıtlar, hiçbir devlet tamamen özgürlükçü konumuna gelemez. Bundan yıllar önce demokrasinin beşiği sayılan Amerika bile Malcolm X ile karşılaşınca her türlü engellemeye başvurmuş, aksiyona geçen bir İslam dinini din özgürlükleri kategorisine almamıştır. Müslüman’ın mutlak ödevi ise dünya üzerindeki adaletsiz düzene dur diyip tüm dünyaya adalet dağıtmak ve zulmeden zalimleri cezalandırmaktır.

İyiliği emret, kötülükten sakındır!

   Tam burada tekrar açıklayalım ki derdimiz tam anlaşılsın. İslam sadece namaz, oruç, kurban vb. ibadetlerden oluşan bir din değildir. İslam’ın en büyük öğretilerinden birisi de “emri bil maruf ve nehyi anil münker”dir, yani iyiliği emreden ve kötülükten sakındırmak/men etmek anlamına gelen bu cümle bizim kırmızı çizgimizdir. Bir takım “seküler” insanlar çıkıp da diyorlar ki “E ben de Müslüman’ım ama karışmıyorum ona buna”. Yahu zaten sen temelde yanlış anlamışsın İslam’ı. Kütüphanede masaya çantasını bırakıp 2 saat gelmeyen adamın çantasını kaldırıp oraya başka bir insanı oturtabiliyor musun yoksa neme lazım zaten benim yerim var mı diyorsun?

  Özgürlükçülük Müslüman lügatinde olması sıkıntılı bir sözcüktür. Yani İslami bağlayıcılığı olmayan kimseler bu kelimelerle dans edebilirler ve hatta özgürlükçülüğü din olarak da kabul edebilirler ancak Müslüman’lar böylesine rahat değildirler zira “Âlemlerin Rabbi”ne tabii olmuşlardır.  

    “Modern zihniyete göre, ‘rasyonel birey’in kişisel tercihleri kutsaldır ve bu alanda kişi alabildiğince özgürdür. Toplumsal alandaki bağlayıcılık ise, her bireyin ‘ortak çıkar’ı olan konular için geçerlidir. Bu alan ise son derece sınırlıdır ve asla bireyin gündelik yaşamına müdahaleyi öngörmez. Bunun İslami terminolojiye basit tercümesi şu şekilde yapılabilir: Birey, kendi tercihiyle isterse zina edebilir, içki içebilir, kumar oynayabilir…”. [1]

   Bu mantıkla baktığımızda hâşâ İslam’ın varlığı bile gereksizdir, çünkü hüküm yoktur, karışamaz. Aslına bakarsanız modernitenin en büyük problemlerinden birisi de İslam’ı baskıcı, sekülerliği ise son derece özgür ve pembe şeker göstermesidir.

   Burada temel sorun, açıktır ki ‘Siyasal İslam’ın devlet olma/iktidarı ele geçirme talebidir. Ancak bilinmelidir ki bir düşüncesi veya ideolojisi olan her akımın mutlaka iktidar talebi olacaktır. Şayet bir akımın sahici bir iktidar talebi yoksa o takdirde o akımın sahici bir düşünce ekolü/ideoloji/din olmadığı söylenmelidir. Zira her fikir iktidar olmak ister. Bu çok net bir kuraldır. O halde İslam’ın da iktidar talebi vardır ve bu bütün çağlar boyunca böyle olmuştur. Peygamberlerin mücadeleleri bunun en açık ve somut örnekleri olarak karşımızda durmaktadır. Onlar “Biz tebliğ ettik, siz ne yaparsanız yapın” dememişler bilakis kendilerine tabi olanlarla birlikte güçleri oranında iktidarı ele geçirip Allah’ın dinini yeryüzüne hâkim kılmaya çalışmışlardır [2].

Seküler Müslüman(!)

   Benim temennim ise bir gün insanların gerçekten toplum baskısını kenara bırakarak hangi dine mensup olduklarını seçmeleri ve gerçekten inandıkları değerler uğruna çalışmalarıdır. Bugün biz halen insanlara seküler anlayışın İslam ile uyuşmayacağını, eğer o (sekülerizm) daha mantıklı geliyor ise onu tavsiye eden dinleri araştırmaları gerektiğini anlatmaya çalışıyoruz. Kabullenmenin zor olduğu bir dönemde yaşıyoruz, dünyadaki sekülerleşme taraftarı güçler Müslüman’ların bireysel özgürlüklerini kısıtlamıyor zira ezilmişlik psikolojisindeki Müslüman’lar dünya sermayeleri için tehlike arz etmektedir. Ancak bu güçler Müslüman’lara İslam’ın sürekli “hoşgörü dini, selam dini, namaz dini, savaş sevmeyen bir din, oruç tutulan bir din” gibi basitleştirilmiş kalıplar dini olduğunu dikte ediyorlar. Daha sonra sokaklarda “Kardeşim Müslüman olmam demek senin bana karışabiliyor olman demek değil, herkes kendi hesabını verir, toplumsal hayattaki anti-İslami olaylardan da banane ben namazımı kılıyorum” gibi cümleler ile Müslüman’lığın onurunu ayaklar altına alan tipler türüyor. (İslam hoşgörü dini vs. derken böyle değil demek için yazmadım, sadece neden o yönün sivrilitildiğini sorgulamak istedim. Çünkü İslam’ın “iyiliği emret, kötülükten sakındır” ekolünü anlatan “seküler” hiç görmedim.)

   Müslüman’ın seküler olamayacağını Google bizlere açıklıyor. Google’ya “Sekülerizm” yazınca çıkan tanım gayet manidar:

Sekülerizm veya sekülarizm; toplumda ahiretten ve diğer dinî, ruhanî meselelerden ziyade dünya hayatına odaklanılması yönündeki hareket. TDK, sekülerizm kavramına karşılık olarak dünyacılık sözcüğünü önermiştir.

   Dünyacılığı kendine şiar edinen bireylerin yetiştiği toplumlar ruhtan, samimiyetten ve sadakatten uzak menfaatçi, adı üzerinde “dünyacı” toplumlardır. Bu gibi kavramların olmadığı bir toplum da benim hayallerime ters düşüyor. Tekrar söylemekte fayda var ki ben direkt sekülerizm ideolojisini hedef almıyorum, benim amacım Müslümanlık ile sekülerizmin aynı tarafta olamayacağını anlatmak.

Siyasal İslam değil, İslam!

   “Siyasal İslam” temelde mantık hatası içeren bir söylemdir, bunu kabul etmekte bir beis yoktur. Siyasal takısı gereksizdir zira İslam diyince zaten sosyal hayata da, ekonomiye de, siyasete de karışan bir inanç/kurallar bütünü anlaşılmalıdır. Peki, bu kavram nasıl türedi? Bu sorunun cevabı zaten her şeyi açıklıyor. İslam’ı sadece mescitlerde yaşanan bir din sananlar, İslam’ın sosyal hayattaki-politikadaki tezahürünü de görünce şaşırıp “Bu da Siyasal İslam” olsa gerek demişlerdir. Aslında en başından beri hiç değişmemiştir, İslam hayatın içinden bir dindir ve olup biten her şeye karışır. Yani buradan şu çıkarımı yapabilirim ki “Siyasal İslamcı” terimini kullanan insanlar, İslam’ın hayat dini olduğunu bilmeyen insanlardır.

Kaynakça

1,2 :http://iktibasdergisi.com/2018/12/19/siyasal-islam/

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir