Deneme

Tüketim toplumuna farklı bir bakış

   “Mal” sözlük anlamı olarak “Bir kimsenin, bir tüzel kişinin mülkiyeti altında bulunan, taşınır veya taşınmaz varlıkların bütünü” diye tanımlanabilir.

   Kur’ân; malı, insan için bir kıyam yani ayakta durabilme aracı, güç, onur vesilesi olarak gösterir. Ancak mal, bir vasıta olarak, insanın temel gayesi veya gayeleri için kullanıldığında olumlu bir anlam taşır. O, bir dünya süsüdür ki, ölümsüz değerlerin elde edilişine vasıta yapılmazsa negatif bir unsur haline gelir[1].

  Tüketim toplumu denilen şey her geçen gün bizleri sarıyor ve içine alıyor. Her ne kadar bu toplumdan birisi olmamak için diretsek de başarılı olduğumuz sahalar pek az. Yani bakıldığında hepimiz bir şeyleri yenileme/satın alma peşindeyiz. İnsanlar aldıkları maaşları birsürü şeyin taksiti ile bitiriyor, nakitler bitince ve borç alacak güven ortamı kalmayınca da bankaya başvuruluyor ve kredi kartları alınıyor. İnsanlar sanki tekrar ödemeyecekmişçesine bu kartlar ile alışveriş yapıyor, lüks evlerde yaşıyor ve lüks arabalara biniyor. Bakıldığında herkes memnun gibi ancak iç yüzü olayın hiç de öyle değil. Bu derece tüketmeye odaklı bir yapı elbette bir zaman çökecektir. Bu yapı son derece kısırdır ve sürdürülmesi imkansızdır. Güven ortamının yok olduğu bugünün toplumunda insanlar artık makinelerden, telefonlardan, mobilyalardan hayatın tadını almaya çalışıyor ve bu minvalde bu saydıklarımı sürekli yeniliyor.

    “Suç ve Ceza” kitabını tanıtırken insanların fakir görünmemek adına borçlanmak uğruna saçma sapan yerlere para harcadığından bahsetmiştim bunu biraz daha açalım burada. Evlenecek çiftlerin binlerce lirayı düğün ve nişan için harcaması buna örnek verilebilir ya da bir çiftçinin yaptığı hasat sonrası kendi tarlası için gereksiz büyük bir traktör alması buna en büyük örneklerdendir. İnsanların yeni çıkan telefonların en üst modelini almaya çalışması, özellikle asgari ücret ile geçinmeye çalışan ailelerin çocuklarında zengin ailelerin çocuklarının elindeki telefonlardan olması; her eve 4-5 telefon faturası gelmesi… Atalarımız “ayağını yorganına göre uzat” derken her ne kadar kredi kartını bilmeseler de apaçık ona işaret etmişler bence. Bu gereksiz harcamalar silsilesini çok uzatabiliriz ancak bu kadar örnek yeter.

   Yukarıda “mal”ın tanımında geçen “ölümsüz değerlerin elde edilişine vasıta yapılmazsa negatif bir unsur haline gelir” bölümü aslında her şeyi kapsayan mükemmel bir açıklama. Ölümsüz değerler dediğimiz şeyler insan yetiştirmek olabilir, bir çocuk okutmak olabilir, birisinin hayatına dokunmak olabilir, bir sokak hayvanları barınağına maddi yardım yapmak olabilir vs. …  İşte tüm bunlar “ölümsüz değerler”dir. Yani insanı insan yapan değerlerin yüceltilmesini sağlar, insana huzur ve güven verir. İşte tüm bunlardan uzaklaşan bir toplum da güvensiz bir topluma dönüşür.

   Eğer ülkemizin gelişmesini, uygar toplumlar düzeyine çıkıp güçlü bir profil çizmesini gerçekten istiyorsak bazı zevklerimizden feragat etmeliyiz, artık dünyada tüketmekten de öte şeyler olduğunu kavramalıyız. Bu topraklardaki çoğu insan neden ilahiyat fakültesi okumayanlara burs vermez? Neden “bir öğrencinin bir yıllık ders kitaplarını alayım da rahat okusun” demez? Bu değerler unutturuldu bizlere ama bu dayanışma zincirini aramızda bir kurabilsek her şey çok daha farklı olur,olacak. İnanıyorum. İnsanların artık “fakir değilim” mesajı vermek adına abartılı bazı davranışlarda bulunmayı bırakması gerekiyor. Her yıl mobilyayı, telefonu, her şeyi yenilediniz ne oldu? Türkiye halen kurtulmadı? Demek ki üzerimize düşen daha fazla şey var ve bunu görebilmek, düşünebilmek zorundayız.

   Bugünlerde internette bir profesörün öğrencisine sözleri dolaşıyor. Onun bir kısmını buraya bırakayım, tamamının linki aşağıda:

“Okulun önüne bak. Hepsi son model araç dolu ve hocalara ait. Her sene model yenilerler. Gerçekten böyle bir yenilenmeye ihtiyaçları var mı? Niçin bu şekilde yaşıyorlar. Çünkü o unvanlarla gördüğün hocalarının kariyerleri ne kadar yüksek olursa olsun, ruhları feodal bir köylü. Güçlerini topluma kabul ettirmek için böyle hava atmak zorundalar. Gerçek bir entelektüel asla bu güdüyle hareket etmez. Entel feodal köylülere artık diploma ve unvan da yetmez. Tıpkı paranın yetmediği gibi.”[2].

   Çok seviyorum bu yazıyı, tamamı aşağıda mevcut. Gerçekten Türkiye gerçeğini bizlere anlatan muhteşem bir anekdot. İnsanlar dayanışma, birlik, maddi yardım, eğitim, ideal, idealist vb. kavramlardan çok uzak kaldılar. Bu gerçekten bizleri “ruhsuz toplum” olma yolunda ilerletiyor. Hep feodal bir köylü içgüdüsüyle hareket ediyoruz maalesef. Sadece ama sadece tüketerek Türkiye’nin neden gelişmediğini sorguluyoruz, bu şekilde bir yere varılamayacağını bizlere anlatan yok.

   Müslümanlar “mal”larını “ölümsüz değerlerin elde edilişi” uğrunda harcamadıkları sürece gelişemezler, bugüne kadar olduğu gibi yarın da birbirleri üzerine basarak yükselmeye çalışırlar. Aslında bu konu “ideal” veya “idealist” kavramları ile de ilişkili olduğundan tek taraflı ele alınamaz.

Diderot Etkisi

    Sizlere “diderot etkisi” nedir biraz bahsedeyim. Örneğin oturma odanızda bir masanız ve bir de masa örtünüz var. Siz de masanın çok eski olduğunu düşünerek o masayı yenileme kararı aldınız. Masayı yenileyince fark ettiniz ki masa örtüsü masanın yanında çok paspal duruyor, onu da yenilediniz. Baktınız ki böyle güzel bir masa ve örtünün olduğu odada bu renk mobilyalar olmaz, onun da uygun renklisini aldınız. Duvarları da o mobilyaya göre boyadınız, avizeniz çok eski kaldı tabi onu da değiştirin… Bu şekilde bir ürün aldığını zannettirerek birsürü gereksiz harcamanın kapısını açan, insanlara sürekli yenilemeyi dikte eden kahrolası bir sendromdur. Ama hepimiz bunun içerisindeyiz? Bu buhranlardan kurtulmadıkça, dünya malının ölümsüz olmadığını ve burada kalacağını anlamadıkça vallahi dünyada çocuklar ölmeye devam eder…

1:Yaşar Nuri Öztürk, Kur’an’da Temel Kavramlar

2: https://suyunrengi.wordpress.com/2013/04/14/bizden-cok-iyi-yazar-cikar-ama-entellektuel-cikmaz/

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir