Deneme

İdeolojilerin savaşı kalemle olmalı

   En son yazımda “siyasal islam” konusundan bahsetmiştim, bugün de dünya üzerindeki ideolojilerin hep birbiri ile mücadele içinde olacağından, bunun pek tabii olduğundan bahsetmeyi planlıyorum.

   Geçen gün Karar gazetesinden Yıldıray Oğur “Türkiye’yi aramızda paylaşabilir miyiz?” başlıklı bir köşeyazısı yazdı. Yazının linkine aşağıdan ulaşabilirsiniz. Yazıda genel olarak; Türkiye’de başa gelen hiçbir iktidarın karşıt görüşlere sınırsız özgürlük vermediğinden, herkesin “saygı duyuyorum, saygı duyuyorum” dediğinden ancak bunun yeterli olmadığından vs. bahsediyordu.

   Birlikte yaşamayı, birbirimizin farklılıklarına saygı göstermeyi, anlayışla karşılamayı öğrenmeliyiz. Bu minvalde hiçbir ideolojinin en ucunda olmamalıyız (dinleri “ideoloji” olarak almıyorum). Eğer bir ideolojinin en ucunda yer alırsak görüşümüz kıtlaşır, ideolojinin hatalarını göremeyiz ve işte tam burada “sempatizan”lık başlar. Daha önce “Türkiye’nin Sonsuz İkilemi” şeklinde bir yazı yazmıştım, orada da buna benzer şeyleri dile getirdim zaten. İnsanların karşıdakini öcü olarak görmeyi bırakmalarının vakti geldi, geçiyor ya da kendisi ile aynı fikirde olmayanların inandığı değerlere küfrederek bir yere varılamayacağını anlamaları gerekiyor. Etrafınıza bir bakın, her gün kaos ortamında yaşıyor gibi bir halimiz var. Otobüs şoförleri ile yolcu kavgaları, Akp’liler ile muhalif konuşanların kavgaları, LGBTİ eylemindeki insanlar ile etraftakilerin kavgaları… Her ne kadar karşıdakine katılmasak da onun söylediklerine kulak asmalı ve tartışmada ölçüyü elden bırakmamalıyız. Ama ülkece tüm bu değerlerden çok uzaklaştık, tabii bunu kapitalizmin köle ettiği evlerdeki huzursuzluk ile ya da siyasilerin kutuplaştırdığı koca koca halk kitleleri ile ilişkilendirebiliriz.

Uyum ortamı nasıl tesis edilecek?

   Ben, fikirlere saygı gösterilmeli diyorum; fikirler tartışamaz demiyorum hatta mücadele bile ederler. Zira benim kaos ortamından kastım mücadelenin “kalem” ile yapılmaması ve silahların konuşması.Eğer buna riayet ederek mücadeleyi sürdürürsek uyum ortamına zarar gelmez. Mesela kendi inancımdan örnek vermem gerekirse İslamiyet’in metodu her ne kadar bugün farklı gösterilmeye çalışılsa da “tebliğ”dir yani davet metodudur, herkes inanıp inanmamakta özgürdür. Asla zorbalık yapmaz, Müslüman olmayanları da aşağılamaz ve yaşama haklarını ellerinden almaz. Aksine huzurlu bir toplum yapısının kurulabilmesi için çalışır, kaos ortamının oluşmasını engellemek için her türlü çabaya girişir. Necmettin Erbakan’ın Davam isimli kitabının arka kapağında yazan harika bir yazı var, o yazının tamamını aşağıya bırakacağım. “… Hedefimiz hak nizamı hakim kılmaktır. Arzumuz tüm insanlığın saadetidir. Yolumuz cihattır. Yolumuz ikna metodudur. …”

   Buradan hareketle söyleyebilirim ki sadece kalem ile yapılmak şartı ile herkes kendi inancının yayılması/ hakim ideoloji olması için mücadele edebilir bu pek tabiidir. Yani dünyada tamamen bitmiş bir çatışma ortamı hayal edemeyiz çünkü çatışmanın var olma sebebi insandır. Bu yönde hayalci söylemlerle kendini kandıranların dedikleri bana hiç samimi gelmiyor.

   İzahı çok basit bir konu aslına bakarsanız. Toplumun bir kesimi kendi inandığı değerlerden oluşma bir hukuk sistemi ile yargılanmak isterken bir kesimi de Avrupa’daki çeşitli ülkelerden toplama bir hukuk sistemi ile yargılanmak istiyor. Şu soruyu soruyorum o zaman, kimin dediği olacak? İkisi de bu ülkenin vatandaşı, ikisi de bu ülkede yaşıyor… İki taraf bir noktada mutabakatı sağlayamazsa mücadele kaçınılmaz oluyor ama tekrar söylüyorum ki silah ile yapılan mücadele sadece kaos yaratır. Mücadeleden kastım insanlara inandığı değerleri anlatarak sayıca çoğunluğu sağlamaya çalışmak, bunu sadece kalem ile yapmaktır.

Sen hangi tarikattansın yahu?

   Bir de “necisin” sorusu var, insanların ağzına yapışmış. Dün yeni birisi ile tanıştım, kendimden falan bahsettim biraz; dinledi dinledi ve bana hayretle baktı. Zira kafası karışmış bir biçimdeydi, “Hiçbir kalıba sokamadın değil mi?” deyip güldüm ben de. Sonra ne dedi ya beğenirsiniz, “Evet bulamadım, söyle hadi necisin?” demesin mi. Yahu bu ülkede azıcık İslam’dan bahsedenler tarikatçı mı olmak zorunda? Bu ülkede işçilerin maaşı az geliyor, yetmiyor diyen hemen “Komünist” mi olmak zorunda? Ya da herhangi bir konuda sizin gibi düşünmeyen birisi hemen bir kalıba mı sokulmak zorunda? Eğer illa bir kalıp arıyorsanız söyleyeyim, ben Müslüman’ım. Tüm derslerime İslamiyet’i daha iyi bir yere taşımak adına çalışıyorum, “De ki: Benim namazım, ibadetlerim ve diriliğim ve ölümüm âlemlerin Rabii olan Allah içindir.” düstûru ile hareket ediyorum.

Ama…

   Ama hiçkimseye sırf inandığı değerlerden dolayı hakaret etmiyorum, yaftalamıyorum. Araştırmadan, bilmeden sırf kulaktan dolma bilgilerle Milliyetçi, Kemalist, Komünist, Ateist, Müslüman vs. olunmaz. Eğer konu hakkında bilgimiz olmadan konuşmaya kalkışırsak burada da “şarlatan”lık başlar işte.

   Bırakın insanları kalıba sokmayı! Yapacağımız en güzel şey, şucu bucu diyerek insanları yaftalamayı bırakarak bu ülke için, insanlık için çalışmak.

Yıldıray Oğur’un yazısı: https://www2.karar.com/yazarlar/yildiray-ogur/turkiyeyi-aramizda-paylasabilir-miyiz-10937

Necmettin Erbakan’ın yazısı tam metin:

Bizim davamız İslam’dır. Gayemiz Allah’ın rızasını kazanmaktır. Hedefimiz Hak nizamı hâkim kılmaktır. Arzumuz tüm insanlığın saadetidir. Yolumuz cihattır. Yolumuz ikna metodudur. İnsanlığın kurtuluşu ancak İslam ile mümkündür. İslam ise Allah yapısıdır. Dolayısıyla mükemmeldir. Eksiklik ve  fazlalık kabul etmez. Bu dava için çalışmak herkese nasip olmaz. İster gecenizi gündüzünüze katıp çalışın, ister yan gelip yatın, bu hak davanın başarısını ne bir gün öne alabilirsiniz ne de bir gün geciktirebilirsiniz. Bütün mesele bu şerefli davada nasıl bir imtihan vereceğimizdir.

                                                                                   Prof. Dr. Necmettin Erbakan

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir